29 Temmuz 2008 Salı

Adapazarı


Güzel bir haftasonu kaçamağının ardından yeniden istanbulda , evimde ve pc başındayım. Cuma günü otogar yine beni eski anılarımla karşıladı. Arkadaşım yeşimle buluştum ve beraber yola çıktık. Kulağımda çalan şarkılar yüzüm dağlara , denizlere çevrili. İndiğimizde bizi karşılayan arabada arkadaşımız yasemin ve abisi gülümseyerek karşıladı bizi eve vardığımızda burnuma gelen güzel kokular iyi bir ziyafet çekeceğimizin habercisiydi ( önceden yapılacakları tahmin ettiğim için aç gitmiştim zaten ) güzel yemekler hoş sohpetler paylaşılan anılar derken birden büyük bir pastanın bana doğru geldiğini gördüm üstünde büyük bir mum :) doğum günümü bir kez daha kutlamış oldum sevdiğim arkadaşlarımla...


Sabahın erken saatlerinde istem dışı uyandım. Aldığım derin nefes ciğerlerime bayram yaşatmama yetti öten horozlar mööö leyen inekler kuşların cıvıltısı derken her şey bir köy evinde uyandığımı bana hatırlatmaya yetiyordu. Saat 9:00 sularıydı sanırım o devasal cipin kapının önünde belirmesi köy yerinde bu arabanın burada ne işi var diye birbirimize bakarken yasemin ayça ablam geldi diye geziniyordu ortalıkta arabaya ne zaman bindik ne zaman o devasal villaya gittik hatırlamıyorum :) Evin büyüsü beni öylesine sarmıştıki arkadaşlarım dürterek kendime getirdiler. Büyük bir çiftlik onun içinde atlar ve geyikler otlarken biraz ilerisinde büyük bir göl içinde balık ve ördekler ve bir tanede kayık mevcuttu ona binip tur atmadan gitmedim tabi ki :)) eve girdiğimizde eşyaları ve mevkisiyle bir kez daha büyülendim kahvaltı hazır sesiyle masaya geçtik inanılmaz bir manzara ve binbir çeşit kahvaltı sofrasıyla keyifli dakikalar zamanı nasıl harcadığımı unutturdu bana. Yediklerimizi hazmetmek üzere yeniden evi ve çevresini gezmeye koyulduk fındık , şeftali , ağaçlarından mevvaları toplarken bir yandan da fotoğraflar çekildik durmadan...


Tatlı bir yorgunlukla eve döndük güzel bir duş biraz uzanmak iyi geldi bana. Son anda bi başka arkadaşımız süpriz yaptı ve oda bize katıldı yolların verdiği yorgunlukla eve zar zor atmıştı kendini ama onu bırakmadık tabi ... apar topar traktöre bindiğimiz gibi kavun karpuz tarlasına doğru yola koyulduk mahsullerimizi topladık güldük eylendik ve espirilerle akşama doğru eve girdik ve yine güzel bir ziyafetten sonra kahvelerimiz orta mutluluğumuz şekerliydi :)


Gün yine sona ermiş uyku tatlı tatlı vuruyordu , gün güneşli gök mavi yaşam tüm güzelliğiyle günaydın diye fısıldarken kalktığımda hazır olan kahvaltı kendime getirdi yine beni :)) taze süt köy yumurtası bahçeden toplanan domates , salatalık ve vazgeçilmezim tereyağında kızaran patates kızartması ve daha bir çok şey sayamadığım :) yediklerimi hazmetmek üzere kendimi evin arkasına attım köpekler , inekler , kazlar , civcivlerlere yemlerinden verdim biraz oynaştım ... son günümüzü daha iyi değerlendirmek üzere köyü geziye çıktık hep beraber bisikleti bir ara kaptığım gibi kendimi yollarda özgürce mutluluğun tadını çıkarta çıkarta dolaştım geri dönmek kolay olmadı eşyalar buruk bir şekilde toplandı vedalar edildi otobüsler yine meskenimiz oldu. İstanbul trafiğiyle hoşgeldin derken aklımdan geçenler ;


''taşın toprağın altın sen aziyet etsende senden vazgeçmek ne mümkün istanbul'' :)

25 Temmuz 2008 Cuma

Unutamam

En son unutulmayı göze alarak yazımı bitirmiştim ... Evet unutuldum ve bu çok eylenceli en azından beklenti içinde olmamayı öğreniyorsun , sitem ediyorsun içten içe ama yinede elden gelmiyor birşey zaman geçmiş oluyor sende ''geçmiş olsun'' deyip geçiveriyorsun.

Unutanlar kadar unutmayanlarda seni şaşırtıyor hiç ummadığın insanlar öyle anlarda öyle alanlarda kutluyorki doğduğun günü yüzünde aptal bir gülümseme kalıveriyorsun. Biraz övünüyorsun kendinle sonrasında seviniyorsun. Sevmek ve sevildiğini bilmek iyi hissettiriyor kendini. Ve yine sözlerin bittiği yerde dinlenen şarkı çalıyor ve diyorki ;

UNUTAMAM
Unutamam, unutmam
Hiç kimseyi, hiçbir şeyi ben
Ne kendi aşklarımı, ne de başkalarınınkini
Ben ne çektiğim,ne çekilen acıları unuturum
Bilhassa eski dostları, bitmeyen sohbetleri
Birbirimizin hayatlarına sımsıcak, sahici, saf dokunuşları
Bir gün eğer ölürsem ansızın
Bilin ki hiçbir şeyi unutamadığımdan
Çok acı çekti desinler ardımdan
Desinler, “ölümü, bir türlü unutamamaktan”
Son bakışları, acı tatlı davranışları
Hele aldanışları hiç mi hiç unutamam

( sözler: pakize barışta )




* Günün Getirdikleri


- 24/07/08 00:01'e girdiğimde yanımda olmasını istediğim tek insan vardı yanımda o arabadan inip eve gelmem hiçte kolay olmadı. ( rengarenk )

- 24/07/08 00:01' den sonra çalan telefon ve gelen mesajlarla ilgilenmem uyutmadı gecenin geç saatlerine kadar... ( sana , size teşekkürler varlığınızı hissetmek güzeldi )

- Gecenin ilerleyen saatlerinde bloğu bitirmeden yatmak istemedim ve ilk bloğum '' bir dilek tut'' yazıldı ve öyle kapandı bilgisayar. Hazırlık aşamasında başı ağrıtılan insana ayrıca teşekkür etmek istiyorum . ( yaşlılık planları unutulursa bu teşekkürüde geri almak zorunda kalabilirim haberin olsun )

- Uyandıktan kısa bir süre sonra çalan kapıyı açtığımda kuzenimin elindeki mumları yanan pastayı üfleyerek başladım güne. ( iyi ki varsın can dostum ne zaman yalnız bıraktın ki bu gün olmayacaktın )

- Bugün vedayıda getirdi yanında annem ve küçük kardeşimi uğurladım uzun uzun yollara bu bir ay nasıl geçer bilmiyorum ...( özleneceksiniz )

- tutkumdun ruhum oldun ve cennetinin yanında öylesine güzeldin ki sizide bu günümde yanımda görmek ayrıca mutluluk verici. ( 2. yılınızı bu gün doldurdunuz ayrıca özel bir gün Allah mutluluğunuzu daim etsin )

- 25/07/08 00:01'de Gecenin sonunda takisimde bir bankın üstünde son sigaramı içerken hatırlıyorum kendimi gece karanlık ama gökyüzüne baktığımda rengarenk ...

24 Temmuz 2008 Perşembe

Bir dilek tut...


( ''Bir dilek tut'' doğum günü pastam gelirken ilk duyduğum kelimeler bunlardı. Benimse aklıma gelen ilk dileğimi dileyerek tereddüt etmeden mumları üfledim... )


18 yaşına girerken bunları yazmışım günlüğüme tuhaf 5 yılda insanın dilekleride değişiyor düşünceleride , kurulan hayaller yaşanan mutluluklar üzüldüğünüz acılar ve daha bir çok şey ... tıpkı Turgut Uyar'ın yazdığı gibi ''Aşkım da değişebilir gerçeklerim de Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı Yangelmişim diz boyu sulara Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum'' hatta geçen zaman öfkenizide alıp götürebiliyor gülümsüyorsunuz sonrasında inadına ... inadına ...


Yazılanlar parmaklarımın altından dökülürken çalan telefonlar gelen mesajlar bitirmeme izin vermiyor . Varsın vermesin her mesajda her telefonda biraz daha minnet ve mutlulukla doluyor kalbim...


Yaş 23 yolun yarısı demek için çok erken farkındayım. Ama öylesine dolu dolu geçtiki zaman aynalara baktığımda gözlerimdeki anlamı görebiliyorum. Neden geçmişe gidiyor insan böyle günlerde yaşanan anılar bir bir gelirmi akla hep? Aşklarım , ayrılıklarım , vazgeçenler , vazgeçtiklerim , gözyaşlarım , gülümseyişlerim ve genelde çocukluk yıllarım evet çocukluk yıllarım oralarda geziniyorum yüreğimin (en)temiz (en) huzurlu (en) güvende) (en)telaşsız attığı günler. Özledim çok özledim o günleri ...


''Hayat her şeye rağmen güzeldir ( eğer hayattaysan ) '' der manevi ablam. Hayat her şeye rağmen güzel hayat her şeyiyle güzel bu yazının iyi niyetle yazılıyor olması bile...Her şey bu kadar güzelken yüreğimdeki bu hüzün neden? Onsuz olmuyor değilmi? Kendimi bildim bileli gitmediki yüreğimden zaten gitsinde istemedim öylesine sevdim öylesine bastımki bağrıma eksiltmedim sakladım kimseye göstermedim.


Daha neler var bilseniz geçen içimden inanın korkarsınız duymaya bazen ben bile kulak veremiyorum.Bunları yazarken Sezen öylesine güzel söylüyorki şarkısını onuda eklemeden gitmek istemedim... hoşçakalın...





Oyuncak bebekleri sevmedim çok

Evcilik oynamayı

Alkışı sevdim

Bıçak sırtlarında dolaşmayı

Tehlikeli sularda seyredip pupa yelken

Geçici emniyetlere ulaşmayı

Kadınları erkekleri romanları

Hele başkaldıranları

Acılarım oldu herkes gibi elbet

Herkese kısmet olmayan sevinçlerim

Unutulmayı da göze aldım evet

Hayat sana teşekkür ederim...